2 Eylül 2012 Pazar

Fransız Rivierası

Merhaba sevgili geziciler. Bu seferki durağımız Fransız Rivierası.

Akıllı telefonlar hayatımıza girdi gireli dijital kameraları bir kenara attık. Telefonumdan bol bol fotoğraf çekmiştim ki tatilimin son günü telefonumu kaybettim. Bu yüzden fotoğraf makinasıyla çektiğim 3-5 resim kaldı tatilden geriye. Bu sefer bol yazılı, az fotoğraflı bir hikayem var. Baştan söyleyeyim dedim. :)

Bu yaz 27 temmuz - 3 ağustos arasında üç kız kendimizi fransız sahillerine attık. Bir ay öncesinden tatilimizi expedia üzerinden ayarladık. -Expedia, uçak bileti, konaklama, araba kiralama gibi hizmetleri, tek tek yada paket olarak, gayet uygun fiyatlara sunan bir site. Amerika merkezli olduğu için fiyatlar dolar üzerinden.- 

İlk başta planımız Nice, Cannes ve St. Tropez de konaklamaktı ama küçük bir araştırmadan sonra araba kiralayıp bütün tatil Nice'te gecelemenin çok daha ucuz olduğuna karar verdik. Yedi gece Nice'te konaklama ve gidiş - dönüş uçak biletine kişi başı 780 dolar verdik. (Ne kadar önce ayarlarsanız, fiyat o kadar düşüyor.)

Araba kiralamayı maalesef son dakikaya bıraktık. Uçağa binmeden hemen önce, -bir hafta önce ayarlasaydık 7 günlük fiyata-  autoeurope aracılığıyla Hertz den 3 günlüğüne Toyota Auris Hybrid bir araç kiraladık. Vergisi, sigortası ve ne olduğunu anlamadığımız bir sürü ücretiyle arabaya 3 günlük toplamda 440 yuro vermiş olduk.

-Eğer avrupa nın herhangibir yerinde araba kiralamayı düşünüyorsanız en az bir hafta öncesinden kiraladığınıza emin olun.-

-Hatırladığım ücretleri yazmaya çalışıyorum ki siz de tatilinizi planlarken aklınızda fikir olsun.-

Ve herşeyi ayarladıktan sonra geldik güzel şehir Nice'e. Uçağımız cuma akşam üstü Nice'e indi. Bu kadar turist çeken bir şehir için eski ve küçük bir havaalanı var. Havaalanından şehir merkezine çok yakın olan otelimiz 45 yuro tuttu. Ayrıca 4 yuroya yine şehir merkezine otobüs varmış. 

Nice, Fransa'nın 5. büyük şehri ve adı gibi çok güzel. Şehir, vieux (eski) nice, yeni nice ve banliyölerden oluşuyor. Eski ve yeni şehri birleştiren, sahil şeridi boyunca uzanan geniş caddenin adı 'Promenade des Anglais'. Bu cadde boyunca palmiyeler, lüks oteller, lüks evler ve lüks mağazalar var.
Eski şehir 17. ve 18. yy klasik avrupa mimarisinin izlerini taşıyor. Sarı tonları ağırlıklı binaları yeşil panjurlarla renklendirmişler. Daracık sokakların çıktığı küçük meydanlar turist avcısı kafelerle dolmuş. Buraya tatile gelmek için güzel bir zaman dilimi seçtiğimizi düşünüyorum, her yer çok hareketliydi.

-Yine küçük bir tavsiye, meydan demek, turistler için kalitesiz yemek demektir. Mümkün olduğunca meydanlarda yemek yememeye çalışın. Yerel insanlarla tanışabiliyorsanız onlardan tavsiyeler alın.-


eski şehirden bir sokak.
Genel olarak bütün tatil yemek konusunda çok şanssızdık. Yediğimiz yemekler çok kötüydü, içinden böcek çıkan da oldu, plastik bıçak çıkan da. Sahil şeridinde fransız mutfağından çok italyan mutfağı hakim gibi. Her menüde pizzalar, makarnalar, her sokakta italyan dondurmacıları... 

Nice e özgü Nicoise adına yeşillikler, ton balığı ve ançuez den oluşan bir salataları var. Ben pek ançuez hayranı olduğumu söyleyemem ama gelmişken denedim.

Fransızlar kesinlikle İngilizce konuşmuyor, anlıyorlar ama inatla Fransızca cevap veriyorlar. Fransızca bilen biriyle tatile çıkarsanız çok rahat edersiniz. 

Güzel yemeklere meraklıysanız, Nice te uğramadan gitmeyin dediğim ilk yer Le Bistro d'Antoine . Fransız mutfağının en güzel yemeklerini mükemmel şekilde sunan küçücük bir yer. 2-3 gün önceden rezervasyon yaptırmak gerekiyor, sürekli dolu. Fiyatları çok uygun. Bütün tatil boyunca yediğim en güzel yemeklerdi.
ikinci olarak doyasıya deniz ürünü yemeği sevenler için Boccaccio . Çalışanlar akıcı olarak italyanca ve ingilizce konuşuyor. Rue Massena da bulunuyor. Biraz pahalı ama değer.
Son olarak Quebec pizza. Yine Rue Massena da. Kahvaltı içinde ideal. Amerikan ve Kanada usulu büyük porsiyonları var. Pizzası çok meşhur ama benim için fazla yağlılardı. Fiyatları uygun.


place massena
Gece klupleri pek güzel değil. Daha çok 'pub' ağırlıklı bir şehir. Eski şehrin içinde birçok küçük bar var.

Biz ilk gecemizde Promenade des Anglais de bulunan ve çok meşhur olduğunu duyduğumuz, avrupanın ve amerikanın bir çok yerinde şubesi bulunan, 'High' adlı klube gittik. Giriş 10 yuroydu. İçecekler de 10 yuroydu. Mekan çok büyük ama müşteri kalitesi ve yaş ortalaması çok düşüktü. Çalan müzikte pek benim tarzım değil. ama biz yinede eğlendik :)


palace massena gece.
İkinci günümüzün sabahında arabamızı teslim aldıktan sonra denize girmek için, çok güzel manzarası olan bir rotadan 10-15 dakika mesafedeki St. Jean-cap-ferrat adlı bölgeye gittik. Denizi güzeldi ama plaj taşlık ve halk plajı. Yani şezlong, şemsiye ve yiyecek içecek gibi hizmetler yok. Sadece küçük bir büfe var. Havlunuzu yere serip uzanıyorsunuz.

Başka bir gün yine denize girmek için yaklaşık yarım saatlik bir yolculukla Antibes e geldik. Uçakla üzerinden geçerken harika görünen plajları gözüme hemen kestirmiştim ama deniz beklediğimiz kadar güzel değildi. Nice yakınında kum plajı olan tek bölge burası. Ama deniz dalgalı ve kum olduğu için bulanıktı. Şezlong ve şemsiye ücretleri 20 yuro civarı.

Biz çok büyük ön yargılarla Nice in merkezinden son güne kadar denize girmedik. Şehir merkezi olduğu için denizin pis ve güzel olmayacağını düşündük. Ama yanılmışız. Bütün tatil boyunca gittiğimiz her yerden daha güzeldi. Üç saat sudan çıkmamış olabilirim. Özellikle arabanız yoksa, trenle başka yerlere denize gitmek için uğraşmayın. Nice in merkez plajları şaşırtıcı derecede güzel. Kafelerin önündeki şezlong ve şemsiye hizmetleri yine 20 yuro civarı. Benim güneşe alerjim olduğu için şemsiyeye muhtacım ama tabi ki ücretsiz halk plajı da var, şemsiyesiz ve şezlongsuz.

Ve gelelim 'çılgın' St. Tropez' e. Gerçekten buranın eğlencesini betimleyecek kelimeler bulamıyor olabilirim. Çılgın, saçma, gereksiz, inanılmaz, çok iyi, çok kötü, kalabalık gibi kelimeler geçiyor kafamdan. Bilemiyorum bende. Tek bildiğim çok fazla eğlendiğimiz.
Cumartesi akşamı Nice ten yaklaşık bir buçuk saat süren araba yolculuğundan sonra St. Tropez e vardık.

St. Tropez e 15 dakika mesafede St. Martins diye bir yer varmış ve genelde turistler uygun fiyata orada konaklıyormuş.  Konaklama için geceliğine 500 yuro vermek istemiyorsanız aklınızda bulunsun.


St. Tropez de herşey çok uç. Eğlence de lüks de çok uçlarda. Arabamızı park ettiğimiz yerin yanındaki otoparkta gördüğümüz arabaları satsak, Afrikayı açlıktan kurtarabileceğimize karar verdik. Aynı otoparka park etmiş üç Royce Royce, iki Bugatti, beş Aston Martin, özel yapım klasik bir Porsche, sayısız Ferrari gibi araçlar İstanbul da görmeye alışkın olduğumuz bir manzara değildi sonuçta :)

Önceden araştırdığımız çok meşhur iki gece klubu vardı; V.I.P Room ve Les Caves du Roy. Biz Les Caves du Roy u tercih ettik ve galiba doğru bir seçimdi.
Kapıda giriş biraz sıkıntılı. Uzun bir kuyruk oluyor ve seçerek içeri alıyorlar. Biz on ikiye doğru sıraya girdik ve sıranın başlarındaydık. Yaklaşık yarım saat bekledikten ve kapıdaki görevlilere bin bir türlü şirinlik yaptıktan sonra içeri girdik ve bizden kısa bir süre sonra içerisi tıka basa doldu.
İçeriyi tarif edemiyorum. Sanki insanları on yıl mağaraya kapatmışlar ve o gün eğlenmeleri için dışarı salmışlar. Böyle bir 'çılgınlık' ben daha önce görmedim. İçerisi 'Jet sosyeteden' insanlar ve dünyaca ünlü tanıdık kişilerle doluydu. Şampanyalar havalarda uçuştu bütün gece. Ve bizde kendimizi ortamın enerjisine kaptırıp çok eğlendik.
Mekana giriş ücreti yok. İçeride bardak içkiler sabit fiyat, 26 yuro, ama bardaklar pek büyük değil. Şişe açtırmak ise cesaret işi, 100.000 yuro ya bile içki var.
Kesinlikle uğramadan dönmeyin.


Les Caves du Roy Menu.
Sabah beş gibi mekandan çıktık ve kalacak yer ayarlamadığımız için üç saat kadar arabada uyuduk :) Erkenden uyanıp merkezde çok sevimli ve önünde uzun kuyruklar olan bir pastanede kahvaltı yaptık. Ne yazık ki adını hatırlayamıyorum, kesinlikle tavsiye edeceğim bir yerdi. 
Denize girmek için Club 55 adlı plaja gittik. Güzel beyaz kumlu bir plaj ama denizi pek harika değildi.
Plajlara giderken önceden rezervasyon yaptırmayı unutmayın. Biz rezervasyonsuz olduğumuz için arkalarda oturduk ve açılır açılmaz gitmeseydik muhtemelen yer bulamazdık. Burada da şezlong ve şemsiye ücreti yaklaşık 25 yuroydu.

Club 55
Club 55 in restorantı çok meşhurmuş, yemekleri çok güzelmiş. Ama biz plajdan sonra şehir merkezini gezip orda yemek yemeği tercih ettik ki gittiğimiz L' Indochine a la Brasserie Tropezienne adlı yerde yemeğimizden böcek çıktı. Aklınızda bulunsun oraya gitmeyin :)

Merkezin sevimli sokaklarını gezip marinadaki güzel teknelere baktıktan sonra St. Tropez de aklımızı bırakarak Nice'e döndük.

Pazartesi akşamı rotamızı Monaco ya çevirdik. Arabamıza atladık ve 20 dakika sonunda bağımsız bir krallık olan Monaco ya varmıştık bile. Girişte pasaport kontrolü yok, elinizi kolunuzu sallayarak giriyorsunuz. İlk olarak Monaco Grand Prix inin düzenlendiği sokaklarda araba sürüş keyfi yaşayıp manzaranın keyfini çıkardıktan sonra Monte Carlo da ki meşhur kumarhanenin yanında bir kafeye oturduk. Pazartesi gecesi olduğundan mıdır bilmiyoruz ama her yer çok sakindi, hiç hareket yoktu, kumarhaneyi gezip yine birbirinden güzel arabaları inceledikten sonra geri döndük.

Son durağımız Cannes oldu. Arabamızı iade ettiğimiz için tren ile 40 dakika süren bir yolculukla Cannes e geldik. Cannes küçücük bir şehir. Sahil şeridinde yine palmiyeler, çok lüks oteller, mağazalar, kafeler var. Rue d'Antibes ana alışveriş caddesi. Bu caddede Jean-Luc Pele Atelier da muhteşem pasta ve makaronları yemeden geçmeyin.

Cannes plajı.
Şehirde gezindikten sora marinanın arka tarafında denize girdik. Yine pırıl pırıl bir denizle karşılaşamadık.



Son olarak Cannes Film Festivali gibi bir çok önemli organizasyonun gerçekleştirildiği Festivaller Sarayına gidip kırmızı halıda fotoğraflarımızı çektikten sonra geri döndük. 

Cannes i gezmek için bir gün doya doya yeter ama biz akşam kalıp Cannes gecelerini göremediğimiz için birazcık pişman olduk.

Uzun uzuuun anlattıktan sonra özetlersek, bu tatil benim için çok keyifliydi. Tekrar ziyaret edilecekler listemde Nice ve St. Tropez kesinlikle var, Cannes olmasa da olur :)

Umarım hoşunuza gitmiştir. Bir sonraki yazım Londra hakkında olacak.

Görüşürüz.

Begüm.

.

1 yorum:

  1. Begüm slm öncelikle seyahatnamen çok keyifliydi bu yüzden tebrik ve teşekkür ediyorum..yakın zamanda aynı turu bende yapacam biraz daha uzatıp barcelona ya kadar gitmeyi planlıyorum..sana sormak istediğim şeyler var sana nasıl ulaşabilirim.. Frkaksoy@gmail.com email adresim bana bi mail atabilirsen sana ulaşabilmem için memnun olurum... Tşkler görüşürüz

    YanıtlaSil