2 Eylül 2012 Pazar

Mikanos & Santorini


merhaba sevgili geziciler. hemen en son yurt dışı gezimden bahsetmek istiyorum.

11-14 ağustos 2012 tarihlerinde annemle beraber Santorini ve Mikanos' a gittik. Çok uygun fiyata ayarladığımız gemi turu ile akşam 7 de Karaköy den yola çıktık. 

Gemi yolculuğu çok keyifli, özellikle kalabalık bir grup olarak giderseniz çok eğleneceğinize eminim.

ege denizinde bir yer.

Yunan adaları bana hep masal gibi gelir. Tablo gibi mimarisi, dar sokakları, yunan ezgileri ve tabi ki pırıl pırıl ege denizi. Uzun zamandır bir yere giderken bu kadar heyecanlanmamıştım. 
Özellikle ballandıra ballandıra anlatılan, çılgın eğlenceleriyle ünlü Mikanos u görmek için sabırsızlanıyordum. 

Hayalimde yemyeşil bir doğa içine konumlandırılmış beyaz küçük evler, mavi panjurlar vardı. Çünkü benim için ada demek yeşillik demek, biz İstanbul'da öyle gördük :) Küçükken yine gemi ile ailecek Rodos ve Girit' e gitmiştim ama hiç birşey hatırlamıyorum.

Tam 24 saat süren gemi yolculuğundan sonra Mikanosa yanaştık ve o da ne? 
Kurak, kapkara bir kara parçası. Ada graniten oluşuyormuş, bu nedenle çok fazla bitki örtüsü bulunmuyormuş. Gerçekten benim için küçük çaplı bir şok oldu :) 

mikanos a yanaşırken.

İlk şoku atlattıktan sonra karaya ayak bastık. Denizde geçen 24 saatin ardından kara parçasında olmak iyi hissettiriyor :).

Yunan mitolojisine göre burası Zeus ve Titanlar arasındaki savaşın geçtiği yermiş. Adını Apollo ve Rio' nun torunu, Anio' nun oğlu olan Mykonos tan almış.


Bu güne kadar gezdiğim yerler arasında en iyi pazarlanan yerin Roma daki İspanyol Merdivenleri olduğunu düşünmüştüm. Bence hiç bir özelliği, estetiği yok ve milyonlarca insan orayı görmeye geliyor. Şuan Mikanos İspanyol Merdivenleri ile ilk sırayı zorluyor.

Biz maalesef Türkiye olarak doğal güzelliklerimizin farkında değiliz, kıymet bilmiyoruz ve bunları satmaya, tanıtmaya hiç çaba harcamıyoruz.

Sokaklarda yürümeye başladığım zaman ilk izlenimim Bodrum' a çok benzediği oldu. Bir Bodrumkolik olarak hemen Bodrumla kıyaslamaya başladım. 

Mikanos bahsedildiği kadar sevimli; taştan dar sokaklar, beyaz evler, mavi panjurlar, güzel yemekler ile küçük bir ege kasabası. Ama o kadar. Çok büyütülecek bir yer değil. Anlatıldığı kadar inanılmaz değil. Bunların hepsi Bodrum da da var. Daha güzel yemekler, aynı çılgın eğlence, aynı deniz ve yemyeşil doğayı Bodrumda da bulabiliyoruz. Mikanosun öne geçtiği tek nokta adım başı bulunan sanat galerileri oldu. 

mikanos

Mikanosta evlerdeki özel şapellerle birlikte yaklaşık 1500 kilise bulunuyormuş. Nerdeyse 10 adımda bir küçücük kiliseler var.



minik kiliselerden biri.

Mikanos un şehir merkezi, korsan saldırıları ve rüzgardan korunmak için labirent şeklinde inşa edilmiş. Gerçekten de sokaklarda dolaşırken aynı yerden beş kere geçtiğinizi sonradan fark ediyorsunuz. 
Biz gemide konakladığımız için otelleri bilmiyorum ama Çeşme ve Bodrum gibi turistik yerlerle kıyasladığımız zaman ada pahalı değil. 

Bu sevimli adaya gelmişken, deniz kenarında deniz ürünleri yemeği, sanat galerilerini gezmeyi, değirmenlerden manzara izlemeyi ve o meşhur gece eğlencelerine katılmayı es geçmeyin.


değirmenler.

Gecemizi Mikanosta noktaladık, yaklaşık dört saat süren bir gemi yolculuğundan sonra Santorini' ye vardık.

Ve galiba Santorini hayallerimdeki Yunan adasıydı -tabi ki yine yeşil olmayanı :)- . Santorni, Mikanos' a nispeten daha sakin yaşantısı olan bir yer. Adaya yanaştığımız yerden Thira köyüne gitmek için teleferiğe binmemiz gerekiyordu. Teleferik 4 yuro. Çok dik ve açıkçası biraz korkunç, bizim kabinde çığlık atan bayanlar vardı, ama manzaraya değiyor :). Eğer korkarsanız eşeklerle yada yürüyerek tepeye çıkabilirsiniz ama yaklaşık yarım saat sürüyormuş.

teleferikten liman görüntüsü.
Thira merkez kabul ediliyor ama çok ilginç bir şey yok, çarşıyı hızlıca geçtikten sonra fotoğraflarda gördüğümüz mavi kubbelerin olduğu Oia köyüne gitmek için sekiz kişi, adam başı 15 yuro vererek bir minibüs kiraladık. Sonradan öğrendik ki kişi başı 1,6 yuro ya otobüsler varmış. Adaya ayak basmamızdan itibaren konuştuğumuz herkes çok kaba ve sinirliydi. Tek sevimli kişi olan şöförümüz, çat pat ingilizcesiyle bizle çok ilgilendi. Oia yolu üzerinde fotoğraf çekebileceğimiz iki noktada daha durduk.

ilk durağımızdan manzara.
Santorini de manzara tam anlamıyla nefes kesici. Ada genel olarak tepe denebileceği için hemen hemen her yer deniz görüyor. Saatlerce aynı yerde durup manzaraya bakmak istiyorsunuz.
Bu arada evlerin beyaz olması güneşten en az etkilenmek için, mavi kubbeler ve panjurlar, içeriye akrep girmesin diyeymiş, akrep mavi renge gelmezmiş.

İkinci durağımız İmorevigli köyünde bir kilisenin önüydü.

ikinci durağımızdan manzara.
İkinci durağımızda da manzaranın tadını çıkardıktan sonra Oia ya vardık. Bu bölge yine daracık sokakları, lüks otelleri, harika manzarası, günbatımı ve mavi kubbeleriyle ünlü. 



Ada da evler volkanik kayalar üzerine inşaa edilmiş. Adaya genel olarak yunan mimarisi hakim. Eskiden Oia'da diğer yapılara göre nispeten büyük, ortaçağ ve Venedik mimarisi karışımı olan yapılar kaptanlara aitmiş. Bu yapılar, adaya bir zamanlar Venediklilerin hakim olduğunun hatırlatıcıları gibi. 

Oia' da yaklaşık 2 saat manzaranın tadını çıkarıp, bol bol fotoğraf çekip, küçük hatıra eşyalar aldıktan sonra denize girmek için Kamari plajına gittik.

Adada iki adet meşhur plaj var. Biri Kamari diğeri Perissa. Biz biraz daha yakın olduğundan Kamari' yi tercih ettik.
Volkanik bir ada olduğu için plaj da koyu renk taşlık. Deniz bahsedildiği kadar güzel değildi. Belki suyun altı siyah renk taşlarla dolu olduğu için çok temiz bir deniz gibi hissettirmedi bana. 


Kamari plajı.
Gemimizin son durağı İzmirdi ve plajdan sora İzmire doğru yola çıktık. 

Geziden genel olarak memnun kaldık ama gemiye bağımlı olduğumuz için iki adada da kısıtlı zamanımız vardı. Bir daha gitmeye karar verirsem gemi yolculuğunu tercih edeceğimi sanmıyorum. 


Dönüş yolundan.
Umarım hoşunuza gitmiştir. Bir sonraki yazım Fransız Rivierası ile ilgili olacak.
Görüşürüz :)

Begüm.


...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder